Eskiden politikacılar şimdikiler gibi kendi haklarında söylenen her şey için insanları mahkemeye vermezlerdi.
Bazen politikacılar için oldukça ağır espiriler yapılmasına rağmen hiç kimsenin bu espiri yüzünden tutuklandığını veya tazminat ödediğini hatırlamıyorum.
Şimdi düşünüyorum da acaba biz eski politikacılara haksızlık mı etmişiz ne?
Şimdi eski politikacılardan biri için o zamanlar bir gazeteden okuduğumu hatırladığım bir fıkrayı anlatacağım.
Elbette ki affınıza sığınarak.
Ve kendisinin, ailesinin affına sığınarak.
Fıkra şöyle:
Bir gün Erdal İnönü (o zaman SHP Genel Başkanı) Kızılay'dan Sıhhiye'ye doğru akşam yürüyüşüne çıkmış.
Zafer Çarşısı'nın tam karşısında yolun orta refüjündeki (Sıhhiye Orduevi'ne gelmeden önce) Atatürk heykeli hizasına gelince Atatürk dönüp konuşmaya başlamış.
''Yahu Erdal. Ben senin babanın iyi arkadaşıydım. Beni buraya koydular ve yıllardır ayakta bıraktılar. Ama artık çok yoruldum. Bana bir at bulup altıma koydurursan çok sevinirim. Biraz da at üzerinde durayım.''
Erdak İnönü şok olmuş. Heykel nasıl konuşur? Acaba hayal mi görüyorum? diye düşünmüş. Etrafta birini bulup onun da konuşmayı duyup duymadığını soracakmış fakat gecenin geç vakti olduğu için kimseyi görememiş. Hemen geri dönmüş ve koşarak Çankaya'daki başbakanlık konutuna gitmiş.
Yıldırım Akbulut dışarı çıkıp ''Hayrola, Erdal bey? Gecenin bu saatinde bu kadar önemli ne oldu ki konuta geldiniz?'' diye sormuş.
Erdal İnönü olan biteni anlatmış ama Akbulut inanmamış.
Bunun üzerine Erdaal İnönü onu kolundan çeke çeke Sıhhiye'deki heykelin yanına kadar götürmüş.
Zorla buraya kadar gelmiş olan Akbulut İnönü'ye çıkışmış.
''Erdal Bey, Atatürk orada durup duruyor. Hiç heykel konuşur mu? Bakın ses seda yok.'' demiş ama o anada şok almuş.
Çünkü Atatürk başını çevirip onlara bakmış.
Sonra Erdai İnönü'ye seslenmiş.
''Yahu Erdal, galiba sen de baban gibi sağırsın. Ben senden at istedim ama sen öküz getirmişsin.''
Bazen politikacılar için oldukça ağır espiriler yapılmasına rağmen hiç kimsenin bu espiri yüzünden tutuklandığını veya tazminat ödediğini hatırlamıyorum.
Şimdi düşünüyorum da acaba biz eski politikacılara haksızlık mı etmişiz ne?
Şimdi eski politikacılardan biri için o zamanlar bir gazeteden okuduğumu hatırladığım bir fıkrayı anlatacağım.
Elbette ki affınıza sığınarak.
Ve kendisinin, ailesinin affına sığınarak.
Fıkra şöyle:
Bir gün Erdal İnönü (o zaman SHP Genel Başkanı) Kızılay'dan Sıhhiye'ye doğru akşam yürüyüşüne çıkmış.
Zafer Çarşısı'nın tam karşısında yolun orta refüjündeki (Sıhhiye Orduevi'ne gelmeden önce) Atatürk heykeli hizasına gelince Atatürk dönüp konuşmaya başlamış.
''Yahu Erdal. Ben senin babanın iyi arkadaşıydım. Beni buraya koydular ve yıllardır ayakta bıraktılar. Ama artık çok yoruldum. Bana bir at bulup altıma koydurursan çok sevinirim. Biraz da at üzerinde durayım.''
Erdak İnönü şok olmuş. Heykel nasıl konuşur? Acaba hayal mi görüyorum? diye düşünmüş. Etrafta birini bulup onun da konuşmayı duyup duymadığını soracakmış fakat gecenin geç vakti olduğu için kimseyi görememiş. Hemen geri dönmüş ve koşarak Çankaya'daki başbakanlık konutuna gitmiş.
Yıldırım Akbulut dışarı çıkıp ''Hayrola, Erdal bey? Gecenin bu saatinde bu kadar önemli ne oldu ki konuta geldiniz?'' diye sormuş.
Erdal İnönü olan biteni anlatmış ama Akbulut inanmamış.
Bunun üzerine Erdaal İnönü onu kolundan çeke çeke Sıhhiye'deki heykelin yanına kadar götürmüş.
Zorla buraya kadar gelmiş olan Akbulut İnönü'ye çıkışmış.
''Erdal Bey, Atatürk orada durup duruyor. Hiç heykel konuşur mu? Bakın ses seda yok.'' demiş ama o anada şok almuş.
Çünkü Atatürk başını çevirip onlara bakmış.
Sonra Erdai İnönü'ye seslenmiş.
''Yahu Erdal, galiba sen de baban gibi sağırsın. Ben senden at istedim ama sen öküz getirmişsin.''