Bayburt müftüsü hacca gidecekler için bir seminer verecekmiş.
Herkes seminerin vereceği camiye toplanmış.
Bayburt’un köyünde yaşayan ve hacca gidecek olan temiz bir
adamcağız da bunu duyup camiye gelmiş.
Müftü genel konularda bilgiler verdikten sonra demiş ki:
“Hacme meşakkatlidir arkadaşlar. Çok sıkıntılar vardır,
zorluklar vardır. Arafat var, Müzdelife var, Şeytan taşlama var vesaire var. Onun
için Allah işinizi kolaylaştırması istiyorsanız hacca gidene kadar zikri
arttırın, Kuran okumayı arttırın, gece namazlarını arttırın. Bakın görün nasıl
işiniz kolaylaşacak, yollar açılacak.”
Bizim Bayburtlu tabii saf ve temiz adam. Eve döner dönmez
müftünün dediklerini harfi harfine uygulamaya başlamış.
Hacca gitme vakti gelince de bavullarını hazırlayıp yola
çıkmış.
Hayatında ilk defa uçağa binmek için hava alanına gitmiş.
Taksiden inip bavullarını almış.
İçeri girecek ama hiçbir yerde kapı görememiş.
Aslında fotoselli kendiliğinden açılan kapılar var ama
Bayburtlu böyle bir kapı daha önce hiç görmediğinden normal bir kapı arıyormuş.
Bir o yana bir bu yana giderken tesadüfen fotoselli bir
kapının önünden geçmiş.
Doğal olarak kapı açılmış.
Bizim Bayburtlu, bunu görünce heyecanlanmış. Kendi kendine “Müftü
doğru söylüyormuş. Aha da başladı. Neyse gireyim içeri kurban olduğum rabbim,
olay belli oldu, tamam.” Demiş.
Yani kapı açılıyor ya kendinden, “Ulan bu kadar sene
yaşadık. Bir tane kapı açılmadı, kapı kendiliğinden açılır mı yani?” diye
düşünmüş.
Neyse girmiş içer.
Adam ilerleyince yürüye yola denk gelmiş. Yolun başına
gelince yüne fotoselli sistem çalışmış ve yol hareket etmiş.
Bayburtlu iyice
heyecanlanmış.
Kendi kendine “Allah Allah!... Zikri gördün mü? Kurban
olduğum rabbim yolları yürütüyor.” Demiş.
Hafiften kendi kendine havalara girmeye başlamış.
Yürüyen yoldan inip yürümeye devam edince enerji tasarrufu
sebebiyle fotoselli yapılan lambaların olduğu bir yere gelmiş.
O da ne?
Bayburtlu yürüdükçe lambalar teker teker yanmaya, o
uzaklaşınca da arkada kalan lambalar sönmeye başlamış.
Byburtlu yine şoktaaa.
Kendi kendine “Kurban olduğum rabbim acaba zikri fazla mı
kaçırdık acaba?” diye düşünmüş.
Kendine güveni zirve yapmış ve yine kendi kendine “Tamam,
ben artık oldum.” Demiş.
Uçak Medine’ye inince bavullarını alan Bayburtlu, elini
yüzünü yıkamak için tuvalete gitmiş.
Bir de ne görsün.
Elini uzatır uzatmaz fotoselli çeşme kendiliğinden akmaya
başlamış.
Bunu gören Bayburtlu’nun özgüveni zirve yapmış.
Mutluluktan ayakları yere değmez olmuş.
Neyse…
Hotele gidip eşyalarını bırakan Bayburtlu Mescid-i Nebevi’ye
gitmiş.
Akşam namazını kılacak, oradan Resulullah selamlayacak ama o
hava hala var üzerinde.
Keramet ehli oldu sanıyor.
Mescid-i Nebevi’de 400.000 kişi kapalı alanda namaz kılıyor.
27 tane kararlı kubbe var.
Tavan yani kubbeler gündüz güneş çok kızgın olduğundan
kapalı duruyor.
Güneş battıktan sonra kubbeler açılıyor.
Yukarıya baktığın zaman gökyüzünü görüyorsun.
Bayburtlu gittiğinde gündüz olduğundan kubbeler kapalıymış.
Bayburtlu kubbeleri görüyor. Sonra bir yere otorup dua
ediyor ve namaz vaktini bekliyor.
Akşam olup ezan okuyunca namaza duruyor.
Bu arada güneş battığı için kubbeler açılıyor.
Namazını eda eden Bayburtlu bir ara yukarıya bakıyor. Ne
görsün?
Biraz önce kapalı olan kubbeler ortada yok.
Yıldızlar görünüyor.
Bayburtlu hayretle “Allah, Allaah…. Kurban olduğum, tavan
yarılmış. Karaahmet de tamam keşifte tamam. Hepsini bitirdim.” Diye mırıldanmış.
Namazdan sonra Resulullah’ın mezarının önünden geçerken
Bayburtlu selam vermiş ve mezara doğru fısıldamış:
“Ya Resulallah hele bir bak kim geldi?”
Büyük adam geldi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder