30 Ekim 2017 Pazartesi

Beni baş aşağıya gömün.


Nasrettin Hoca bir gün camiye gittiğinde imamın kıyametten bahsettiğini duyar ve onu dikkatle dinler.
Fakat kısa süre içinde imamın pek bir şey bilmediğini ve sürekli olarak kıyamet günü dünyanın altının üstüne geleceğini söylediğini anlar.
Bunun üzerine camiden çıkarken imamın yanına yaklaşır. O sırada ceaatten tanıdığı birinin kolunu tutup imam da duyacak şekilde konuşmaya başlar.
''Bak kardeşim. Buradan eve gideceğimiz garanti değil. Eğer bir gün ben ölürsem beni baş aşağı gömün. Bu benim sana vasiyetimdir. Tamam mı?''
Bunu duyan imam çok şaşırır ve lafa karışır.
''Yahu öyle bir şey olur mu? Neden baş aşağı gömülmek istiyorsun ki?'' diye sorar.
Hoca hemen cevabı yapıştırır.
''Hoca efendi, yarım saat kıyamette dünyanın altını üstüne geleceğini anlattın ya, işte o zaman ayaklarımın üstünde dirilmek için şimdi baş aşağı gömülmek istiyorum.''
İmam Hocanın ne demek istediğini anlar ve başka bir şey söylemeden oradan uzaklaşır.

Not: Bu fıkrayı beğendiyseniz facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.

Bilet Almıyor ki şerefsiz.


Adamın biri bir gün mahalledeki kahveye girer.
''Hey, millet! Ahan da buraya yazıyorum, ben 30 sene sonra tekrar bu kahveye gireceğim.'' der ve dışarı çıkar.
Kahvedekiler ''adam deli herhalde der'' ve umursamaz.
Fakat aradan 30 sene geçtikten sonra aynı adam tekrar kahveye girer ve bağırır:
''Hey, millet. Beni hatırladınız mı? Size 30 sene önce buraya tekrar geleceğimi söylemiştim. İşte geldim. Ahan da buraya yazıyorum, ben 30 sene sonra tekrar bu kahveye geleceğim.'' der ve kahveden gider.
30 sene önce genç olanlar hala hayattadır. Adamı hatırlarlar ve çok şaşırırlar.
Bu olay bütün mahallede yayılır ve herkes 30 sene sonra gelecek mi diye merak etmeye başlar.
Fakat 30 sene içinde kahvedeki hemen herkes ölür.
Artık nesil değişmiştir ancak kahvede oturanlar babalarından 30 sene önce kahveye gelen adamı öğrenmişlerdir.
Gerçekten de tam 30 sene dolduğunda aynı adam tekrar kahveye gelir ve aynı şeyleri söyleyerek çıkar. Kahvedekiler şok içindedir.
 İçlerinden birinin tavsiyesi üzerine kalkıp mahalledeki caminin imamına giderler.
''Hoca, durum böyle, böyle. Nedir bunun hikmet-i farikası?'' diye sorarlar.
Hoca onlara: ''Ben bu gece istihareye yatayım. Rüyamdan konuyu Azaril'e sorup öğreneyim, yarın size de anlatırım.'' diye cevap verir.
Gece hoca istihareye yatar ve kısa süre içinde rüyasında Azrail'i görünür.
Hoca, söz konusu adamın yaptıklarını anlatır ve bu adamın canını niye almadığını sorar.
Azrail'in yüzü asılır.
Belli ki canı sıkılmıştır.
Derin bir of çektikten sonra cevap verir.
''Zamanında bu adam çok büyük bir iyilik yaptığından Allah'ın rızasını kazandı. O sırada Allah'tan bir dilek dileyince Allah bunun duasını kabul etti ve bu rüyasında adama söylendi. İşte o yüzden adamın canını alamıyorum.''
Hoca meraklanır.
''Ne diledi ki Allah'tan?'' diye heyecanla sorar.
Azrail cevap verir:
''Milli Piyango'dan büyük ikramiye çıkana kadar canımı alma diye dua eti.''
Hoca şaşırır:
''E, Allah bu adama büyük ikramiyeyi niye çıkartmıyor ki?''
Azrail sinirli bir şekilde cevap verir.
''Yahu çıkartmasına çıkartacak ta bu şerefsiz bir türlü bilet almıyor ki!''

Not: Bu fıkrayı beğendiyseniz facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.
ve kahveden gider.

Bu konyalılar adama döve döve helva yedirirler.


Konya'da gariban bir adam helvacıları seyrediyormuş. Helvacılar yaptıkları helvayı dükkanın vitrinine koyunca adamın canı çekmiş. Bunu gören helvacı biraz helva kesip adama vermiş. Adam hekvayı yemiş ve helvacıya teşekkür etmiş. Fakat adam helvayı o kadar beğenmiş ki daha fazla yemek istemiş ama aynı helvacıdan daha fazla helva istemeye utanmış. Bu sebeple yakındaki bir başka helvacıya gitmiş. Kapıdan içeri baktığında helvacının içeride helva hazırladığını görmüş. Hemen dükkana dalmış ve kocaman bir kutu helvayı bir masanın üzerine koyum hızla yemeye başlamış. Bu sırada onu fark eden helvacı hemen yanına koşmuş ve adama çıkışmış: ''Kardeşim, hem kimseye sormadan, hem de parasını vermeden neden helvalarımı yiyorsun?'' Fakat adam sanki onu duymuyormuş gibi hızlı hızlı helva yemeye devam etmiş. Bunun üzerine helvacı ve çırağı adamı durdurmak için dövmeye başlamışlar ama adam tekme ve tokatlara aldırmayıp yemeye devam etmiş. O sırada Nasrettin Hoca uzak memleketlerden gelen insanlara Konya'yı gezdiriyormuş. Tam, Konyalıların ve kadar bonkör olduğunu, esnafın parası olmayan fakir fukaraya bile karşılıksız yiyecek verdiğini anlatıyormuş ki helvacının önüne gelmişler. Bu sırada içerden helvacı ve çırağının bir garibanı dövdüğünü görünce Hoca ne diyeceğini şaşırmış. Ama hemen kendini toparlamış ve devam etmiş: ''İşte siz de görüyorsunuz. Bizim diğer esnafımız gibi helvacılarımız da o kadar iyi insanlardır ki parası olmadığı için helva yemeyen bir garibana bile döve döve helva yediriyorlar.''

Not: Bu fıkrayı beğendiyseniz facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.
ve kahveden gider.

Eşşeğe ters binmenin sebebi.


Nasrettin Hoca bir gün uzak bir köye misafirliğe gider. Köyden ayrılacağı gün cuma günüdür ve Hoca yola çıkmadan önce cuma namazını kılmak için camiye gider. Fakat imam hasta olduğu için namaz kıldıracak kimse olmadığını görür. Bunun üzerine kürsüye çıkıp vaaz verir. Ardından hutbe okur ve namazı kıldırır. Cemaat Hocanın verdiği vaaz ve okuduğu hutbeden çok etkilenmiştir. Bu sebeple hoca camiden çıkınca onu uğurlamak için eşşeğini bağladığı yere kadar onunla beraber giderler. Hoca vedalaşıp ayrılmak ister ama köylüler onu köy çıkışına kadar uğurlamakta ısrar ederler. Bunun üzerine Hoca eşşeğe biner ama eşşeğe ters binmiştir. Köylüler şaşırır. ''Hocam, bir kusur mu ettik? Neden eşeğe ters bindin?'' diye sorarlar. Hoca cevap verir: ''Yok canım ne kusuru? Tam aksine çok memnu ayrılıyorum köyünüzden. Ama ben eşeğe düz binsem size arkamı dönmüş olacağı. Eğer eşekle ben sizin arkanızdan gitsem, bu sefer de hem sizden geride kalmış, hemde sanki ben sizi uğurluyormuş gibi olacağım. Böyle yapınca size arkamı dönmemiş oluyorum.'' demiş.

Not: Bu fıkrayı beğendiyseniz facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.
ve kahveden gider.

İnternet ne demektir?


Temel bir firmaya iş için başvuruda bulunmuş. Temel'i mülakat için yan odaya almışlar ve bir masaya oturtmuşlar. Biraz sonra da firmanın personel işlerinden sorumlu bölümünden bir görevli gelip Temel'in karşısına oturmuş. ''Temel Bey, hoş geldiniz. Frmamızda bulunan boş bir poziston için iş başvurusunda bulunmuşsunuz. Ama önce size bazı sorular sorup bu işe alınmanız için gerekli donanıma sahip olup olmadığınızı öğrenmemiz lazım.'' demiş. Temel ''Peki, sor o zaman.'' deyip dinlemeye başlamış. Görevli personel: ''Temel Bey. İsterseniz en basit soru ile başlayalım. Söyler misiniz, internet ne demektir?'' diye sormuş. Temel soruyu dinledikten sonra biraz düşünmüş ama internetin ne olduğunu bilmediğinden verecek cevap bulamamış. Bunun üzerine şöyle cevap vermiş: ''Sanırım internet, ben bu işe giremeyeceğim demektir.'' Demiş ve ayağa kalkıp odadan çıkmış.

Not: Bu fıkrayı beğendiyseniz facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.

Azrail için süslenmek.


Nasrettin Hoca ölüm döşeğindeymiş. Karısını çağırmı. ''Hanım..., git en güzel kıyafetlerini giy. Süslen... Tak takıştır... Güzel kokular sür ve gel yanıma otur.'' Karısı duydukları karşısında çok şaşırmış. ''Ayol Hoca... Delirdin mi sen? Azrail seni almak için gelmek üzere, sen bu durumdayken ben nasıl süsleneyim.'' Hoca gülümsemiş ve: ''İyi ta işte kadın. Arzail gelmek üzere. Süslen ve yanıma otur ki belki seni beğenip benim yerime seni alır.'' demiş.

Not: Bu fıkrayı beğendiyseniz facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.

Telefon şarjı sık sık biterse yapılması gerekenler.


Adamın biri evli olduğu halde bir başka kadınla da beraber oluyormuş.
Adam karısı anlamasın diye sevgilisinin adını telefon rehberine ''batarya zayıf'' diye kaydetmiş.
Bu çok işe yaramış fakat adam evde telefonla konuşamaz hale gelmiş.
Çünkü ne zaman telefon çalsa, karısı acaba kim arıyor diye kontrol ediyormuş ve adamın sevgilisi sık sık aradığı için telefonu hemen şarja takıyormuş.


Not: Bu fıkrayı beğendiyseniz facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.

İnsan gibi düşünen hindi.


Nasrettin hoca bir gün pazara gider. Pazarda dolaşırken bir papağan görür. Daha önce hiç görmediği bu rengarenk kuş dikkatini çeker. Sahibine yaklaşır ve ''Bu kuş kaç para?'' diye sorara. Satıcı ''10 altın.'' diye cevap verince hoca çok şaşırır. ''Allah, Allaaah..., Bu kuş niye bu kadar pahalı?'' diye sorar. Satıcı cevap verir: ''Hocam, bu kuş papağandır. İnsan gibi konuşur. O yüzden pahalı.'' Bunu duyan hoca hemen geri döner ve koşa koşa evine gider. Kümesteki hindiği koltuğunun altına alıp paraza gelir. Biraz sonra hocayı elindeki hindiyle gören papağan satıcısı hocaya seslenir. ''Hocam, hindiyi satıyor musun?'' Hoca cevap verir: ''Evet satıyorum.'' Adam tekrar sorar: ''Kaç para istiyorsun?'' Hoca: ''20 altın.'' Adam şaşırır ve acaba benimle dalga mı geçiyor diye anlamak için hocaya sorar: ''Hocam, bir hindi için neden bu kadar çok para istiyorsun?''
Hoca cevap verir: ''Kardeşim, sen sırf insan gibi konuşuyor diye küçücük bir kuşa 10 altın istiyorsun. Bu hindi hem kocaman, hem de insan gibi düşünüyor. Senin papağanla karşılaştırırsak az bile istiyorum.''

Not: Bu fıkrayı beğendiyseniz facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.

29 Ekim 2017 Pazar

Bu geceki çok suratsızmış?



Simon gece gündüz çalışan ve ailesini geçindirmek için her şeyi yapan iyi bir kocadır. 
Boş zamanlarında da genellikle arkadaşlarıyla bira içmeye veya futbol oynamaya gitmektedir. 
Karısı, kendileri için her şeyini feda eden ve gayet mazbut bir hayat yaşayan kocasını çok sevmekte ve ona çok güvenmektedir. 
Ancak bir gün, kocasının bu zor hayat şartlarından sıkılıp yoldan çıkabileceği aklına gelince endişeye kapılır ve onu kendi eliyle bir striptiz klübüne götürmeye karar verir. 
Kocası akşam işten gelince bu düşüncesini ona söyler fakat adam striptiz klübüne gitmek istemez. Ama kadın kararlıdır ve sonunda isteksiz bir şekilde de olsa onu ikna eder.
Bunun üzerine yemeği yedikten sonra arabaya gidip şehirdeki tek striptiz kulübüne giderler.
Tam içeri girerlerken kapıdaki koruma gülümseyerek onları selamlar:
“Hoşgeldin Simon, İyi eğlenceler.” 
Kadın çok şaşırır ve kocasına sorar:
“Bu adam seni nereden tanıyor Simon? Daha önce buraya gelmiş miydin?”
Simon bozuntuya vermez:
“Hayır buraya ilk defa geliyorum. O adamı halı saha maçlarından tanıyorum.”
Karısı derin bir nefes alır. Rahatlamıştır. İçeri girerler ve bir masaya otururlar. Hemen bir garson yanlarına gelir:
“İyi akşamlar Simon. Her zamankinden mi?”
Bunu duyan karısı sinirlenir ve hışımla kocasına döner:
''Bana bak Simon! Sen buraya daha önce de geldin değil mi?''
Fakat Simon yine bozuntuya vermez ve sakin bir şekilde karısına cevap verir.
“Ne alakası var hayatım.Arkadaşlarla buluştuğum pub var ya, işte oradan tanıyorum bu garsonu. Ne içtiğimi oradan biliyor.”
Karısı buna pek inanmamıştır ama neyse diyerek gecenin keyfini bozmamak için ses çıkarmaz.
Fakat tam bu sırada bir stiriptizci kız masaya gelir ve cilveli bir şekilde konuşmaya başlar:
“Hoş geldin Simon, yine özel kucak dansından mı istersin?”
Simon işlerin tamamen çığrından çıktığını görünce bu sefer panikle karısına ne diyeceğine karar vermeye çalışır. Fakat karısı onu dinlemez ve hışımla yerinden kalkarak kulübu terk eder. 
Simon da arkasından koşar. 
Kulüpten çıkan kadın bir taksiye biner ancak taksi kalkamadan Simon da kapıyı açıp yanına oturur.
Kadın öfkeden patlayacakmış gibidir.. ve korkunç sinirlidir..
Bu sırada şöför arkaya döner:
 “Bu geceki çok suratsızmış Simon.'' der..


Not: Bu fıkrayı beğendiyseniz facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.

Yüksek performansın sırrı.



Yaşlı bir çift lokantada akşam yemeği yerken erkek karısına doğru eğilir:
''Hatırlıyormusun? 60 sene önce bu lokantanın arkasındaki çitin kenarında çılgınlar gibi sevişmiştik.''
Kadın gülümseyerek cevap vermiş:
''Evet, gayet iyi hatırlıyorum.''
''Pekala, hazır buraya gelmişken tekrar aynı yerde sevişmeye ne dersin?'
''Hiç istemez miyim? Hem de çok isterim.''
Bu sırada yan masada oturan bir polis memuru bu konuşmaları duyunca çok meraklanır. İçinden; ''Bunu mutlaka görmeliyim...'' diye geçirir.
Yaşlı çift yemeklerini yeyip lokantadan çıkınca polis te çaktırmadan onları takip eder.

El ele ve ağır ağır arka bahçeye giden yaşlı çift çitin yanına gelince durur ve soyunmaya ve ardından da çılgın bir şekilde sevişmeye başlar.
Kadın; elleriyle çitten tutmuş ve ''Aman Allahım!'' diye çığlıklar atarken arkasındaki yaşlı adam da adeta motor takılmış gibi hızlı bir şekilde hareket eder. 
Polis gözlerine inanamaz ve onları seyretmeye devam eder.
Yaşlı çift çoğu genç çiftin yapamayacağı kadar uzun bir süre seviştikten sonra nihayet bitkin bir şekilde birbirlerinden ayrılırlar.
Polis şaşkınlıktan ağzı açılmış bir şekilde onları izlemeye devam eder.

Yaşlı çift uzun bir süre yerde oturdukta sonra ayağa kakıp giyinir ve lokantaya doğru yürümeye başlar.
Polis bu performansın sırrını öğrenmek ister ve onları izlediği için rontgencilikten şikayet edilme riskini göze almaya karar verir. 
Yaşlı çift lokantaya yaklaşırken gizlendiği yerden çıkarak onlara selam verir. 
Ardından da merak ettiği konuyu öğrenmek için harekete geçer.
''Afedersiniz. Tesadüfen sizin seviştiğinizi gördüm ve performansınıza hayran kaldığım için sonuna kadar da seyrettim. İnanırmısınız, gözlerime inanamadım. Tam 40 dakika çılgınca seviştiniz. Bu yaşta bu performansın sırrı nedir acaba?''
Yaşlı adam polise göz ucuyla bakar ve cevap verir:
''Bir sırrımız filan yok. Şerefsiz herifler çite elektrik vermişler.''

Not: Bu fıkrayı beğendiyseniz facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.

28 Ekim 2017 Cumartesi

Tavuklar için resim yapmak.


Adamın biri Picasso'nun resimlerini uzun uzun inceledikten sonra ressamın yanına gelir ve:

''Resimlerinizi inceledim. Sanırımrenkleri birbirine karıştırmak ve iç içe bir sürü çizgi çizmekten başka bir şey yapmıyorsunuz. Herhalde resim yapma yeteneğiniz çok zayıf.'' der.
Picasso adama hiç bir şey söylemez. Eline fırçayı alır ve yere bir buğday resmi çizer. Resim o kadar gerçekçi olmuştur ki etraftaki tavuklar buğday resmini gerçek buğday zannederek yemeye çalışırlar. Bunu gören adam hayret içinde:
''Aman Allahım1 Peki ama madem bu kadar güzel resim yapabiliyorsanız neden böyle gerçek resimler yapmıyorsunuz?'' diye sorar.
Picasso:
''Ben tavuklar için resim yapmıyorum da ondan.'' der.


Not: Bu fıkrayı beğendiyseniz facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.

Tek Taş Pırlanta, iyi zaman geçirmenizi sağlayabilir.



Yaşlı bir adam çok güzel ve adama göre oldukça genç bir kadınla bir mücevher dükkânına girmiş.
Onları karşılayan dükkan sahibi daha ağzını açmaya fırsat bulamadan yaşlı adam kendinden emin bir şekilde;
‘’Pırlanta bakacağız!’’ demiş
Dükkan sahibi hemen vitrinden bir tek taş pırlantalı yüzük çıkarmış. Yaşlı adam dükkan sahibinin ağzını açık tek bir kelime etmesine fırsat vermeden;
‘’Bu ne kadar?’’ diye sormuş.
Dükkan sahibi 10 bin dolar olduğunu söyleyince yaşlı adam yüzünü buruşturmuş ve canı sıkılmış bir şekilde:
‘’Lütfen böyle ucuz şeylerle bizi uğraştırmayın. Dükkanınızdaki en pahalı pırlantanızı gösterin!’’ demiş.
Bunu duyan dükkân sahibi yağlı bir müşteri bulduğunu düşünerek sevinç içinde hemen arka taraftaşi bir çelik kasayı açmış çok gösterişli bir yüzük çıkarmış. Yüzüğü masanın üzerine itinayla koymuş ve: ‘’Efendim, bu tam size layık bir parça. Çok nadide bir yüzük. Fiyatı da tam 200 bin dolar.’’ demiş.
Yaşlı adam gayet memnun bir şekilde gülümsemiş ve yanındaki genç kadına:’’ Hayatım, bak bakalım. Sana layık bir şey ise alalım.’’ Demiş.
Bunun üzerine sevinci gözlerine yansımış bir şekilde duran genç kadın yüzüğü parmağına takmış. Tesadüf bu ya yüzük parmağına tam uymuş. Kadın bir sağdan bir soldan baktıktan sonra yüzüğü çok beğendiğini söylemiş.
Bunun üzerine yaşlı adam cebinden çek defterini çıkarmış ve 200 bin dolarlık bir çek yazarak  dükkan sahibine uzatmış ve:
‘’Bu gün Pazar. Bankalar kapalı. Ben size bu çeki bırakayım, telefonumu da vereyim, siz yarın sabah bankaya telefon edip çekin karşılığını aldıktan sonra beni arayın, ben de gelir yüzüğü senden alırım.’’ Demiş.
Dükkan sahibi gayet mutlu bir şekilde çeki almış ve onları kapıya kadar uğurlamış.
Pazartesi sabahı dükkan sahibi yaşlı adamı verdiği telefon numarasından aramış ve sinirli bir ses tonuyla:
‘’Beyefendi, siz benimle dalga mı geçiyorsunuz? Bankaya gittim, hesabınızda sadece 200 dolar varmış.’’ Diye serzenişte bulunmuş.
Yaşlı adam gevrek bir kahkaha atmış ve ardından konuşmaya başlamış.

‘’Ya kardeşim çok özür dilerim. Hesabımda para olmadığını bende biliyorum. Sen yüzüğü kasaya koy. Çeki de yırtıver ve lütfen kusuruma bakma. demiş. Çeki de yırtabilirsin. Ayrıca çok teşekkür ederim, çünkü senin sayende çok güzel bir Pazar akşamı geçirdim.’’ Demiş.

Not: Bu fıkrayı beğendiyseniz facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.

27 Ekim 2017 Cuma

Ağaçları sayan deliler.

Bir arkadaş paylaşmış. Kendisi bu tür paylaşımları kendisine sormadan paylaşabileceğimizi söylediği için burada paylaşıyorum. 

''Hayat sigortasının zorunlu tuttuğu check up işlemleri için birkaç yıl önce kliniğe gittim. 
Doktor eforlu EKG için yürüyen bant üzerinde 20 dakika yürüteceğini söyledi. 
Bant üzerinde yürürken canım sıkılınca duvarda asılı orman resmindeki ağaçları saymaya başladım. 
Bir süre sonra Doktor yanıma geldi, konuşurken ağaçlarını saydığım resmi gösterip 'biliyormusunuz, bu resimdeki ağaçları saymaya çalışan deliler bile çıkıyor' dedi. 
Tam olarak 298 ağaç var diyemedim.''

Brezilya ve futbol.

Müşteri dükkana girip, yarım kivi istemiş. Bizimki, önce ne yapacağını şaşırmış, sonra hemen patrona gitmiş:
-"Efendim şerefsizin biri yarım kivi istedi, ne yapayım?" demiş ki adamın arkasında durduğunu ve sözleri duyduğunu fark etmiş:
-"Diğer yarısını
 da bu arkadaşa vereyim mi?"
Patronun hoşuna gitmiş Bizimki'nin kıvraklığı. 
-"Oğlum sen ne kadar zekisin böyle. Nasıl oldu buralara geldin?"
-"Efendim ben Brezilyalıyım. Bilirsiniz bizim orda kadınlar orospu, erkekler futbolcu çıkar. Ben de göç ettim."
-"O nasıl laf öyle? Benim karım Brezilyalı."
-"Aaa öyle mi? Hangi takımda oynuyor acaba?"


(Bu fıkrayı bir arkadaşımdan aldım.) 

Not: Bu fıkrayı beğendiyseniz facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.

Hırsız fıkrası. (Çok komik)


Gecenin bir yarısı yataklarında uyuyan karı-koca birinin onları dürtmesi sonucunda uyanır.
Fakat ikisi de gözlerini açar açmaz korkudan şoka girer ve titremeye başlarlar.
Çünkü yüzüne maske takmış iri yarı bir adam elinde silahıyla karşılarında durmaktadır.
Karı-koca ne olduğunu anlayamadan adam ikisinin de ellerini ve ayaklarını sıkıca bağlar.
Sonra kadının kulağına eğilerek uzun bir müddet kulağından öper.
Ardından da hemen doğrulur ve hızla banyoya doğru gider.
 Maskeli adamın bir hırsız değil tecavüzcü bir sapık olduğunu anlayan adam karısına fısıldar:
''Aman hayatım. Adam sapık bir katil galiba. Ne olur dişini sık ta adamı memnun et. Yoksa ikimizi de öldürecek. Metanetli ol ve kendini bırakma sakın. Seni seviyorum.''
Kadın gülümseyerek kocasına bakar ve cevap verir:
''Sen adamın kulağıma eğilmesinden beni öptüğünü sandın herhalde ama adam beni öpmedi.
Aktif bir homoseksüel olduğunu ve sadece erkeklere tecavüz ettiğini söyledi.
Ardından da vazelinin nerede olduğunu sordu.
Ben, banyoda olduğunu söyleyince de vazelini almak için banyoya gitti.
Onun için asıl sen biraz dişini sıksan iyi olur.
Metanetli ol.
Ben de seni seviyorum.''

Not: Bu fıkrayı beğendiyseniz facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.

Seni asla unutmayacağız.


İki komşu evde evdeki erkekler poker partisine gideceklerini söyleyince karıları da yemeğe çıkmışlar. Yemekten sonra bara gitmişler ve bir-iki kadeh derken sabaha kadar içmişler ve iyice sarhoş olmuşlar. Sabaha karşı taksi bulamayınca eve doğru yürümeye başlamışlar.
Bir süre sonra iyice sıkışmışlar ama hemen hiçbir yer açık olmadığından etrafta tuvalet bulamamışlar. Sıkıntılı bir şekilde mezarlığın yanından geçerken biri 'hadi şurada yapalım kimse görmez' demiş. Diğer kadın da bakmış ki başka çare de yok tamam demiş.
Bunun üzerine iki kadın korka korka mezarlığa girip bir kenarda işlerini bitirmiş.
Fakat taharetlenmek için bir şey bulamamışlar. 
Kadınlardan biri kilotunu kullanıp bir kenara atmış.
Ama diğer kadın 'eve külotsuz dönemem' diyerek oradaki bir mezara konmuş çelenklerden düşmüş bir bandı alıp taharetlenmek için kullanmış.
Ondan sonra da sarhoş ama rahatlamış bir şekilde sallana sallana evlerine gidip kendilerini yatağa atmışlar.
 Sabahleyin kocalardan biri uyanıp karısını yatakta donsuz olarak ve sızmış bir şekilde görünce hemen telefona sarılıp diğer kadının kocasını aramış:
-Yahu biz fena boynuzlandık galiba. Karım eve donsuz olarak dönmüş...
 Öteki adam derin bir ooof çekmiş ve cevap vermiş:
 -Sen gene iyisin , bizimkinin kıçına 'seni asla unutmayacağız' diye bir de kart yapıştırmışlar.

Not: Bu fıkrayı beğendiyseniz facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.

25 Ekim 2017 Çarşamba

Ot gibi yaşarsanız, bağırsaklarınızda kurt olur.


Temel İsviçre'ye üniversite okumaya gitmiş. İlk derste sınıfa giren hoca masanın üstüne dört kavanoz koymuş. Dört kavanozun içinde de birer solucan varmış fakat sadece dördüncü kavanozdaki solucan hareket ediyormuş. Öğretmen, okula yeni başlayan öğrencilere, görsel bir örnek üzerinden okul yaşamları boyunca sağlıklı beslenmeleri, alkol, sigara ve aşırı seksten ise kaçınmaları yönünde nasihat vermek istiyormuş.
Öğretmen kavanozları göstererek konuşmaya başlamış ''Arkadaşlar. Bu dört kavanoza da dün akşam birer solucan koydum ve sonra birinci kavanozu alkolle, ikinci kavanozu nikotinle, üçüncü kavanozu, sipermle ve dördüncü kavanozu ise su ve yeşil bitki yapraklarıyla doldurdum. Sabah gelirken kavanozları alıp getirdim. Şimdi siz de görüyorsunuz ki ilk üç kavanozdaki solucanlar ölmüş fakat dördüncü kavanozdaki solucan hala yaşıyor. Siz bu deneyden ne sonuç çıkarıyorsunuz?''
Temel hemen elini kaldırmış. Hoca da ona söz vermiş. Temel ayağa kalkıp dikkatle kavanozlara tekrar bakmış ve sonra öğretmene dönüp cevap vermiş. ''Hocam, ben bu kavanozlardan bir tek sonuç çıkarıyorum. Eğer içki ve sigara içersek bağırsaklarımızda kurt veya solucan olmaz ama koyun gibi ot yersen bağırsaklarımız solucandan geçilmez.''

Not: Bu fıkrayı beğendiyseniz facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.

Kradenizlilere neden perşembe günü fıkra anlatılmaz.


Bu çok kısa bir fıkra ama ben ilk defa duyduğumda çok güldüm.
Hala da arada bir aklıma geliyor ve gülüyorum.
Fıkra basit.
Söyleyin bakalım; Karadenizliler neden perşembe günü fıkra anlatılmaz?
Cuma namazında gülmesinler diye.


Not: Bu fıkrayı beğendiyseniz facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.

24 Ekim 2017 Salı

Fatih Terim'in kendisine sorulan soruya verdiği ilginç ve anlaşılması zor cevap.


Bu gün bir televizyon spikeri Fatih Terim'e mikrofonu uzatıp, iki önemli takımın maçındaki bir gölün gol olup olmadığını sormuş.
Fatih Terim'in verdiği cevap şu:
''Seyredemedim. Ama gördüğüm kadarıyla söylüyorum, gol değildi.''
Anlayan varsa bana da anlatsın.
Seyredemediyse nasıl görmüş acaba?


Not: Bu yazıyı beğendiyseniz facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.

Temel Fıkrası: Onu da sen bileceksun.


Temel artık yaşlanmıştır.
Bir gün hastalanır ve evine en yakın sağlık ocağına gider.
Doktor yaşlı temeli karşısında görünce saygıyla ona doğru yaklaşır ve sorar:
''Amca hoş geldin, neyin var?''
Temel başlar anlatmaya:
''Bir evim var. 20 dönüm tarlam ve 10 dönüm de fındık bahçem var. Ha bir de takam var. Oğlum balığa çıkıyor.''
Doktor Temel'in lafını keser.
''Amca onu demiyorum. Hastalığın nedir? Ne sıkıntın var?''
Temel doktora ters ters bakar ve cevap verir.
''Ula uşağım. Sen doktor değil misun? Onu da sen bileceksun.''

Not: Bu fıkrayı beğendiyseniz facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.

Namusunu temizle.



80'ini çoktan aşmış bir yaşlı teyze doktora gitmiş.
Doktor uzun muayenelerden sonra kadının hiçbir önemli hastalığı bulunmadığını tespit etmiş.
Ancak kadının telaşlı halini görünce ona takılmak istemiş.
''Teyze. Yaptığım muayeneye göre sende hiçbir hastalık yok. Yalnız tahlil sonuçlarına göre hamile olduğun anlaşılıyor.''
Yaşlı kadın başını kaldırıp muzip bir şekilde gülümseyen doktorun gözlerinin içine bir süre baktı. Ondan sonra ani bir hareketle oturduğu sandalyeden fırlayıp doktorun yakasına yapıştı.
''Doktor, doktoooor! Kocam öleli bir sene oldu. O zamandan beri bana dokunan tek ermek sensin. Madem hamileyim, o zaman temizle namusunu.''


Not: Bu fıkrayı beğendiyseniz facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.

22 Ekim 2017 Pazar

Ramazan'ı boş ver....

Adam şeyhine gitmiş. Karısının fotoğrafını cebinden çıkarıp şeyhe vermiş ve yana yakıla karısından şikayet etmeye başlamış.
''Şeyhim. Bu benim karım. Ne kadar ısrar etsem de bir türlü oruç tutmuyor. Bu yıl tutar diye umuyordum ama bu gün ramazanın üçü olmasına rağmen oruç tutmamakta ısrar ediyor. Ben artık dayanamayacağım. Karımı boşamayı düşünüyorum. Ne dersiniz?''
Adam bunları söylerken şeyh resme bakıp iç geçiriyormuş. Çünkü resimdeki kadın çok güzelmiş. Adam sözünü bitirince şehy derin bir ooooof çetikten sonra konuşmaya başlamış.
''Oğlum. Ramazan dediğin her yıl gelir ve gider. Ama bu kadın var ya, eğer sen bu kadını bir defa gönderdin mi artık hayatta geri gelmez. ''


Not: Bu fıkrayı beğendiyseniz facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.